Haber Bomba-Haber Arama...

İstanbul, artık kendi moda rüzgârını estiriyor..!


Bu seneki İstanbul Moda Haftası’nda ilk yıllarda yaşanan bocalama, yerini daha emin adımlara bırakıyor. Şehrin artık kendi modasının rüzgârını estirdiğini söylemek mümkün..!
Ana sponsorluğunu American Express’in üstlendiği Mercedes Benz İstanbul Fashion Week yoluna devam ederken, giderek ayakları daha fazla yere basan bir etkinlik halini alıyor. Sponsorların küresel olması tasarımları takip etmeye gelen davetlileri de etkiliyor. En güzel tarafı ise geçmiş yıllarda genellikle yurtdışındaki muadillerine göre adım attığını düşündüğüm tasarımcıların bugün, kendi kültürünün üzerinde yükselmeye başladığını görmekti. Sonunda, bu topraklara odaklanarak kalabalıktan sıyrılacağımızı anlamış tasarımcılar sanki. Bunu yaparken aslında tam da dünya modasının gündemini 12’den vuruyorlardı. Zira bütün dünyada moda tasarımcılarının gözü sokakta.
Son Chanel defilesi malum, olay oldu. Defile alanı bir süpermarkete çevrilmişti ve bir servet değerindeki Chanel çantalar tıpkı bir kilo domates gibi alışveriş sepetine atılmıştı. Lüksün ulaşılmaz kalesi algısı onu bizzat üretenler tarafından deliniyordu. İstanbul’daki defilelerde de içerikler hayatın içinden seçilmişti. Mesela Deniz Berdan ‘Horon’ koleksiyonunda, tasarımlar özellikle genç moda severlerin fazlasıyla ilgisini çekmişe benziyor. Deniz Berdan, Karadeniz’e ait temaları güncel desenlere dönüştürerek renkli bir koleksiyon hazırlamış. Hamsiler, demleme çaylar ve karalahanalar karşımıza en karizmatik haliyle çıktı. Fonda çalan Karadeniz müziği, koleksiyona insanı ısındıran özel bir ayrıntıydı. Bir sezon evvel Gezi eylemlerine gönderme yapan kıyafetler tasarlayan Mehtap Elaidi ise bu kez İstanbul’un semtlerinden ilham alarak hazırladığı beyaz gömlek koleksiyonuyla kendine özel bir yer edindi. Nihan Buruk ise ‘is’ adını verdiği ilk erkek koleksiyonunu sundu. Buruk, maden işçilerinin hayatından yola çıkarak tasarımlar hazırlamış. Görsel sunum açısından da oldukça iyi kotarılmış çalışma, modanın aslında hayatın içinde bir yerde olduğuna da güzel bir gönderme yapıyordu.
Bu seneki moda haftasında, tasarımlar şehrin dinamizmini yansıtıyordu. Gece ve davet kıyafetlerinde bile sportif dokunuşlar vardı. Bu sebeple İstanbul’un ruhuna uygundu bazı sunumlar. İstanbul insanları için sabah başlayan hareketlilik sürekli koşturmacayla geçer ve bazen evinize sadece uyumaya gidersiniz. Haliyle şehrin bu sıra dışı temposu, karmaşık trafiği, topuklu ayakkabı düşmanı arnavutkaldırımları çıtkırıldım kıyafetleri hızla pistin dışına itiyor. Selim Baklacı’nın ‘içimizden biri’ adını verdiği koleksiyonu spor parçaları etnik ve lüks dokularla harmanlanmış. Kilim desenlerin deri manto ve sweatshirtlerle birlikteliği oldukça sıcak görünüyordu. Bütün dünyada esen etnik akımı bizim dilimizce kurgulamış Baklacı. Geldiği yeri unutmayan bir İstanbullu kadın canlandı gözümde. Londra Moda Haftası’nda da hazırladığı koleksiyonla oldukça ilgi gören Gül Ağış, heyecanla beklediğim defilelerden biriydi. Ve yine beni yanıltmadı. Mercedes Benz her yıl bir tasarımcının defilesini destekliyor. Bu yıl seçtikleri isim Lug Von Siga markasıyla Gül Ağış oldu. Geçtiğimiz sezon hazırladığı ince işçilik koleksiyonu da fazlasıyla özenli bulmuştum. Ağış bu defa da ‘ChainReaction’ isimli koleksiyonunda dijital baskılarla grafitti estetiğini ve Osmanlı desenlerini birleştirerek farklı desen ve materyalleri bir araya getiriyor. Tasarımcı, yeni lüksü sokaklarda bulanlardan. Koleksiyonda, zincir tepkimesine atıfta bulunan zincirler, nakışlarla bir arada kullanılıyor ve lüks duygusu uyandıran ipek, organza, şifon gibi kumaşlar deriyle farklılaştırılıyor. Bütün bunlar olurken kasketler ve spor görünümlü ayakkabılar, lükse spor bir hareket kazandırıyor. Bizim modamız olacaksa bunda işçilik ya da couture dokunuşlar mutlaka olmalı. Gül Ağış, Lug Von Siga ile bu değerli mirası bugünün temposuna uyumlu hale getiriyor. Sonuçta güncel, bize ait ve fazlasıyla değerli bir koleksiyon ortaya çıkıyor.
Fashion Week, bu sene eski yerine döndü ve yine Antrepo’da yani Tophane’de gerçekleşti. Bu sene hanımların kıyafetleri geçen yıla göre gayet normaldi. Fakat erkekler için aynı durum geçerli değildi. Başına çanta geçiren mi ararsınız, röbdoşambırıyla gelen mi, yoksa gladyatör kıyafeti giyen mi? Sosyolog bir arkadaşımı özellikle davet ettim. Ortamın ‘her şeyi yapabilirsin’ ruhuna şaşırdı, diğer taraftan normal olanın da dışlanmasını garipsedi. Zira normalliğin biraz aşağılandığı bir yer gerçekten Mercedes-Benz Fashion Week Istanbul.
Moda haftasının; sektörün tasarıma bakışını, tasarımcının endüstriye bakışını da olumlu desteklediğini düşünenlerdenim. Fakat etkinlik dışarıdan Genç Türk tasarımcıların koleksiyonlarını sergilediği bir alan gibi algılanıyor. Aslında buradaki ‘genç’ sadece yaşı öne çıkarmıyor, çıkış yakalamaya çalışan gençler gibi bir algı var. Bu yüzden bazı tasarımcılar kendileri de böyle algılanacağı için hafta kapsamında defile yapmayı tercih etmiyor. Moda tasarım konusunda öncülük eden isimlerin de defile yapmaması, duayen isimlerin Fransa’yı tercih etmesi gibi farklı ayrıntılar bir araya gelince bu algı oluşuyor. Diğer taraftan Türk moda tasarımı adına yol aldığımızı düşünüyorum. Lakin bu algı meselesi üzerine düşünmek gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haber Bomba